YENİ KONULAR PDF Drucken E-Mail
Geschrieben von: Erkiner   
Sonntag, den 01. Juni 2025 um 22:45 Uhr

Yazdıklarımı ve anlattıklarımı izleyenler bilirler, sürekli olarak değişeni incelemeye çalıştım. Herkes dünyanın eskisinden daha hızlı değiştiğini kabul ediyor ama bu değişimi ve özellikle etkili olduğu alanları incelemeye yönelmiyor. Böyle yapınca da eskinin kavramlarını kullanmayı sürdürüyor. Bir de tembellik var tabii… Bildiklerini kullanmak rahattır ne de olsa; yeniyi öğren, yeni kavramları tanı; bunlar çaba ister…

Şimdi iki yeni konu var. Yeni denilemez aslında, eskiden ilgilendiklerimle bağlantılıdırlar ama yeni açılım var diyeyim…

İlki, bazı ülkelerin statüsünün değişmesidir. Bu ülkeler diyelim 30 yıl önceki belirlemelerle tanımlanamazlar.

Bunu ilk olarak 2000 yılında yayınlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabında ortaya koymuştum. Sonra devamını yayınlandı: Küresel İç Savaş ve Türkiye. Ülkenin statüsü değişmiş ve en hafif belirlemeyle askeri bölgesel güç olmuştu. Bunun, aynı oranda olmasa bile ekonomik alt yapısı da bulunuyordu.

Sonra Çin konusunu inceledim. Bu ülke dünyanın en büyük değişim yaşayan ülkesidir. 40 yılda tarım ülkesinden dünya çapında ekonomik güç durumuna geldiler.

Yeni olarak bazı ülkelerin statülerindeki önemli değişimin incelendiğini öğrendim. Özellikle Tayvan ve Güney Kore örnek olarak inceleniyordu. Konuyla ilgili son videoya bakabilirsiniz, 330 numara…

Orada da belirttiğim gibi statü değişiminde her ülke tarihinin ayrı incelenmesi gerekiyor.

Türkiye’nin konumunu daha iyi anlamak için konuya geniş açıdan, dünya çapında bakabilmek önemlidir. Neden bazı ülkelerin statüsü değişirken bazıları bunu yapamadı? Bunun ulusal ve uluslar arası temeli nedir ve neden aynı yöntem bugün uygulanamaz?

İkinci konu edebiyattır. Yeni değil konu olarak; eskiden beri ilgim ve üretimim var. İki roman, iki öykü kitabı, üçüncüsü de geliyor. Yeni olan edebiyatta farklı alan belirlemesi oldu.

Dostoyevski’nin sözüdür: bir yazarın en büyük kaynağı çok yönlü hayattır.

Yazar yapıtlarında çok yönlü hayatı doğrudan anlatmaz; esinlenir ama kurgu yaparak değiştirir. Mesela Christa Wolf’un yapıtlarıyla yaşadıkları arasında paralellik vardır ama doğrudan anlatmamıştır. Yazar tabii ki esinlenecektir ama yaşadıklarından ama duyduklarından, okuduklarından… Hiçbir şeyden esinlenmeden bir şey üretilemez.

Psikoloji bilgim fena değildir. Almanya’da ilk üniversiteyi bitirirken sosyal psikoloji de okumuştum. Bu bilginizi edebiyatta nasıl kullanabilirsiniz? Bu soru fazlasıyla geneldir; hangi alanda kullanılabilir demek gerekir.

Devrimci hareket içindeki psikolojik sorunları, bunun neden olduğu büyük yıkımı, harcanan insanları anlatmak bu çerçevede mümkün değil midir? Şahit olduklarım bulunmakla birlikte bilmediğim mutlaka çok olay vardır. Her şeyi bilmek gerekmez; birkaç örnekten genellemelere ve buradan hareketle kurguya ulaşmak mümkündür.

Mesela itirafçı olmaya zorlanan insanlar biliyorum. Bunu yapan örgüt arkadaşlarıdır. Olmadılar ama çok kırıldılar. İnsan hepsi dağılmış olan kıranları unutabilir, kırılmayı değil… Çocuklukta yaşanan önemli kırılmaların hayat boyu insanı izlemesi gibi, yetişkinlerde de benzeri olabilir.

Bunu düşünerek dün yazmış olduğum bir öyküyü büyük oranda değiştirdim.

Soldaki büyük insan harcama, hiçleştirme mekanizmasının kültürel temelinin de bulunması gerekir. Konu hakkında düşünmem gerekiyor.