GÖÇ; NEDEN BU KADAR AZ? PDF Drucken E-Mail
Geschrieben von: Erkiner   
Samstag, den 31. Mai 2025 um 17:13 Uhr

Engin Erkiner: Donatella Di Cesare’nin Göç Felsefesi (Philosophie der Migration) kitabının ilk 80 sayfası hakkında yazmıştım. Bu yazı kitabın geriye kalanı hakkındadır.

Cesare kolay akla gelmeyecek bir soru soruyor; dünya çapında göç neden bu kadar azdır?

Bu tür sorularda önce kavramın tanımlanması gerekir. Göç ne demektir?

Birleşmiş Milletler’in tanımına göre doğduğu ülkenin dışında en az bir yıl yaşayan kişi göçmendir. 2015’teki Uluslar arası Göç Raporu’na göre dünya çapında göçmen sayısı 244 milyon kişidir. Bu rakam dünya nüfusunun yüzde üçü anlamına gelmektedir ve gerçekten de az görünmektedir. Rakam yaklaşık olarak Endonezya’nın nüfusudur.

Rakam on yıl öncesine aittir ve sadece düzenli göçü içermektedir. İllegal ya da yasa dışı göç dahil değildir. Bunu rakamsal olarak bilmek mümkün değildir. Rakamı iki katına çıkaralım ve dünya nüfusunun yüzde 6’sı on yıl önce gizli ya da açık göçmendi diyelim. Oran yine azdır. Son on yılda bu oran artmıştır. BM’in rakamı 1975’te 77 milyonken, 2015’te 244 milyon olmuş yani 40 yılda üç kat artmıştır.

1990’lı yıllardan başlayarak iletişim araçlarının gelişmesi ve ucuzlaması sonucunda bırakın yaşadığı ülkeyi köyünden bile çıkmamış insanlar başka ülkeler hakkında kolaylıkla bilgi sahibi olabiliyorlar. Ek olarak göç eskidi. Hemen herkesin ABD, Kanada ya da bir Avrupa ülkesinde yıllar önce göç etmiş, yerleşmiş tanıdığı bulunuyor. Onlardan doğrudan bilgi alabiliyorlar. Bu bilginin daha iyi hayat şartlarına ulaşmak için teşvik edici olacağı açıktır.

Buna rağmen göçmen sayısı azdır.

Bunun önde gelen nedeni, Mülteciler Göçmenler kitabında açıkladığım gibi, en yoksulların değil, ekonomik durumu biraz daha iyi olanların göç etmesidir.

Göç etmek yatırımdır. Yatırımın sonucu beklenildiği gibi çıkmayabilir ama daha iyi hayat şartları için yapılan yatırımdır. Göç için belirli bir birikim gereklidir. Bu para ya biriktirilmiştir ya da borç olarak alınır; her durumda parasız göç edilmez.

Göçün ekonomisi vardır. Göç sırasında geçilen ülkelerde fiyatlar göçmenler için daha yüksektir.

2016’da yayınlanan ilgili kitapta göçmenin kişi başına en az bin Dolar parasının bulunması gerektiğini belirtmiştim. Bu miktar artmış olsa gerektir.

Burada sözünü ettiklerim yasadışı ya da kaçak göçmenlerdir. On yıl önce Ege Denizi’nden Yunanistan’a geçiş için insan kaçakçılarına kişi başına 1000 Dolar ödemek gerekiyordu.

Ege yolunun yanı sıra Balkanlar üzerinden yaya olarak Almanya’ya ulaşma yolu da kapandı.

Yolun kapanması fiyatın artması demektir.

Göçle ilgili olarak dikkat edilmesi gereken bir başka konu da göçün yönüdür. Sanıldığı gibi bu yön sadece “kuzeyin zengin ülkeleri” değildir. Bu eskidendi. Güneyin bazı ülkeleri zamanla zenginleşmişler ve göç edenler için cazip merkezler durumuna gelmişlerdir.

Brezilya, Güney Afrika, Hindistan bu kapsamda sayılabilir.

Güney Afrika’da göçmenler için çalışma şartlarının çok zor olduğu bilgisine sahibiz ama insanlar yine de ülkelerinde yaşadıklarından daha iyi koşullara sahip olacaklarına inanmaktadırlar.

Göç rakamları ülkeler arasındadır. Ülke içindeki göçler –Afrika ülkelerinde özellikle fazladır- bu rakama dahil değildir. Keza Arap ülkelerine yılın belirli bir bölümünde çalışmak için gelip ardından geri dönenler de rakama dahil değildir.

Kitapta dünyada en fazla mülteci barındıran ülkenin Türkiye olduğu yazılıdır (2015 rakamlarına göre). Türkiye’nin ardından Lübnan ve İran gelmektedir. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 18 Mart 2016’da göçmenleri ülkede tutması için anlaşma imzalanmıştır ve bu amaçla her yıl ödeme yapılmaktadır.

Yazarın belirlemesine katılamayacağım. Mutlak rakam olarak bakıldığında en fazla göçmen Türkiye’de bulunmaktadır ama mutlak sayıya değil, nüfus oranına bakılması gerekir. Lübnan gibi birkaç milyonluk bir ülkedeki göçmen sayısı Türkiye’dekine göre düşüktür ama nüfusa oranlandığında oldukça fazladır.

Birkaç milyon Suriyeli Türkiye’de göze batabilir, Çin’e gitselerdi kaybolurlardı.

Kitaptaki önemli belirlemelerden birisi de dünyanın diyasporalaşmasıdır. Gittikçe artan sayıda insan kendisinin ya da anne babasının ülkesinin dışındaki bir ülkede kalıcı olarak yaşamaktadır.

Bu başka bir konudur ama önemle incelenmesinde yarar vardır.