Engin Erkiner: Bir arkadaş bakmam için kitabı verdi, bitirmem iki saat sürmedi. Bazı yazıları hızla geçtim çünkü bir şey yoktu, bazılarını tümüyle okudum.
Bence en iyi yazı Hüseyin Bakır’a aittir çünkü Teslim Töre’nin yersiz çıkışlarını ve bunun olumsuz sonuçlarını da anlatmış. Ek olarak 1993 darbesiyle ilgili olarak hapishanede yapılan değerlendirmede bunun polisin başarısından çok illegalitenin gevşemesinden kaynaklandığı belirtilmiş ki doğrudur. Bu gevşeme yeni değildir. Önceki yazıda belirttiğim gibi taraftarlar bile küçük yerleşim birimlerinde kimin sorumlu olduğunu ve nasıl ulaşılacağını biliyordu. Bu durum İstanbul’a da yansımış…
Kitapta beni hayretler içinde bırakan konu; 1983 Plenumuna, partideki açık tartışmaya, MK’nın yarısının TKP’yi savunmaya başlamasına, 1987’ye kadar partinin olmak ya da olmamak durumunda kalmasına değinilmemiş olmasıdır. Nedeni şöyle olabilir: TKP yandaşları Türkiye’de pek etkili olamadılar, büyük maç Almanya’da oynandı ve burada alınan sonuç sadece Avrupa genelini değil belirli oranda Türkiye’yi de etkiledi.
TKP yanlısı MK’nın yarısı Avrupa’ya geldi. Amaçları TKP merkeziyle görüşmekti. 12 Eylül şartlarında Türkiye’de bu görüme yapılamazdı. TKP’nin de desteğiyle kısa sürede Fransa’da iltica başvuruları kabul edildi, pasaport aldılar ve üç kişi Almanya’ya geldi (Yusuf Ali, Sait ve Kadir Pek). Amaç Almanya Parti Örgütünü TKP’liliğe ikna etmek ya da parçalamaktı. İkisini de yapamadılar.
TKP Almanya’da güçlü bir örgütlenmeye sahipti. Biz zaten onlar gelmeden demokratik örgütler platformunda TKP ile birlikte iş yapıyorduk. Bu platform aslında partiler platformuydu ama kitle örgütleri ön planda görünüyordu. TKP, FİDEF; biz Birlik Yolu; TSİP ise Dayanışma olarak yer alıyordu. Başkaları da vardı.
TKP ile yan yana olup nasıl TKP’li olmadığımızı anlayamadılar. Kurmak istedikleri hemşeri, bölgecilik ilişkileri de tutmadı ve sonunda Yusuf Ali ile Kadir Pek Türkiye’ye kaçak olarak giderken, diğeri Almanya’yı terk etti, Fransa’da kaldı (orada Salman ve Alptekin de vardı).
Bu nasıl oldu diye sorarsanız iki nedeni bulunuyor.
Birincisi; Almanya Parti Örgütü’nün çalışma temeli şöyleydi: öncelikle yaşanılan ülkeye yönelik politika üretmek, bunu uygun araçlarla hayata geçirmek ve özellikle TKP’ye yönelik eleştirilerde de onların bu ülkeye yönelik politikalarını eleştirmek ve birlik çalışmalarındaki yanlışlarını ortaya koymaktı. Türkiye’ye yönelik eleştiriler bundan sonra gelirdi.
TKP yanlısı MK üyeleri için anlaşılmaz bir durumdu ve sonuçta değil üye düzeyinde taraftar olarak bile kimseyi kaybetmedik.
TKP’yi savunan MK üyelerinin bizim Almanya’da kültürel faaliyette ön planda olmamızı ve bunun etkilerini anlamaları mümkün değildi. Yazın dergisi bunu bize sağlıyordu. Parti organı değildi ama kimler çıkarıyor, dağıtıyor, biliniyordu. Bu derginin yarattığı geniş bir ilişki ağı vardı. Çok sayıda yazar ve sanatçının TKP’nin politikalarından yıldığını da bu arkadaşlar bilmiyordu.
İkinci neden, ki bu da önemlidir.
Almanya’da partinin taraftar kitlesi içinde tipik TKEP tabanı bulunmuyordu.
1982 sonbaharında parti örgütü kuruldu ve bir yıl kadar sonra Köln’deki çevreyle ayrıştık. Bunlar Malatyalılar olarak biliniyordu ve partinin ülkedeki toplam kitlesinin yarıdan fazlasını oluşturuyorlardı. Yaşanılan yere uygun politikadan anlamayan, değişmek ve gelişmek sorunu bulunmayan, her şeye karşı çıkan insanlardı. Toplantı yaptık, anlaşamadık ve ilişkimizi kestik. İyi bir ayrılık oldu çünkü iki taraf da birbiriyle çalışmak istemiyordu.
Taraftar kitlesinin yarıdan fazlasıyla ilişkiyi kesmek radikal bir karardı ama parti üyelerinden itiraz gelmedi. Kısa sürede çok önemli bir ruh halini yaratabilmiştik: yaparız. Ve yapıyorduk da…
Türkiye’de Aziz Nesin’in başlattığı Aydınlar Girişimi’nin Almanya çalışmalarından, demokratik örgütler platformuna, iki dergi çıkarmaya –Emek ve Yazın- kadar değişik alanlarda başarıyla iş yapıyorduk.
TKP yanlısı MK Almanya’da alıştığı o kitleyi bulamadı.
Birlikte çalıştıklarımız arasında köy kökenliler yok muydu; vardı ama bunlar değişebilen ve gelişebilen insanlardı. Bu durumda sorun yoktu.
Bir yılda ilişkimizi kestiğimiz kitlenin sayısından daha fazlasını kazandık ama bunlar başka insanlardı: ilticacı değil ikinci kuşak işçi çocukları…
Bu insanları Almanya’ya yönelik politika üretip uygulayarak kazandık…
TKP yanlıları Almanya’da bir şey yapamadı ve daha sonra İsviçre’ye müdahale edip taraftar kitlesinin üçte ikisini kazandık.
Bunlar daha ayrıntılı anlatılabilir ama esas olarak bu kadarı şimdilik yeterlidir.
TKEP’te 1983’ten beri iki ayrı kültürel yoğunluk vardı. Teorik birlik yetmiyor, kültürel olarak da aynılık olmasa da yakınlık gerekiyor ve bu yoktu.
Mesela İsviçre’ye müdahale ettiğimizde semineri ben verdim ama ilişkileri ben dolaşmadım. Almanya’dan Adıyamanlı bir arkadaşı orada bıraktım çünkü kültürel farklılık nedeniyle ülkede çok olan bu kitlenin dilinden o daha iyi anlardı.
O günden bugüne kalan tipik TKEP kitlesinin ne söylediğimi anlamakta zorlanması, olmadık anlamlar çıkarması normaldir. Başka dünyaların insanlarıyız ve bu yeni değildir.
Kendilerini etkilemek, değiştirmek gibi niyetim bulunmuyor…
Gerektiğinde kendi insanlarımı bulurum ve buldum da ve onlar sizler değilsiniz.
En az 25 yıldır bu insanlarla bağım yok ve iyi ki de yok…
Bu yazıyı yazacağım kitabın ekseni olarak görebilirsiniz. |