Engin Erkiner: Bugüne kadar gündemle ilgili olarak yazmadım. Bunun başlıca nedeni görüntü hakkında yazmak istememektir. Fransız Annales Tarih Okulu’nun şu saptaması vardır: günlük olaylar sürekli değişir ama altta, kolay görülmeyen devamlı süreç vardır.
Her olaydan çıkarak genelleme yapmak ve sonuca ulaşmak yanlıştır; aşağıdaki sürekliliği görmek gerekir.
Gündemin haftalardan beri önemli iki maddesi bulunuyor: çözüm süreci olarak da adlandırılan süreç ve İstanbul Belediyesi ile İmamoğlu
PKK kendini feshetmeli midir yoksa yapmamalı mıdır sorusu en başta onları ilgilendirir.
Şunlar saptanabilir:
Birincisi; PKK birkaç yıldan beri TC sınırları içindeki savaşı kaybetmiştir. Bunu görmek gerekir.
İkincisi; silahlı mücadelenin etkinliği iyice zayıflamıştır. Yılda birkaç eylem yapmakla bu kazanılamaz. SİHA’nın bulunması ve seri üretiminin dağlardaki silahlı mücadeleyi bitirdiğini görmek gerekir. Dünya SİHA ve İHA pazarında da Türkiye ön sıralardadır.
Bu nedenle Öcalan’ın “PKK işlevini tamamlamıştır” belirlemesi doğrudur.
Başka bir yapıya dönüşür mü, dönüşürse bunu nasıl yapar; kendi sorunlarıdır.
40 yıl mücadele edildi, çok sayıda can kaybı yaşandı ve sadece bağımsız devletten değil, bölgesel özerklikten ve kültürel haklardan bile vazgeçildi. Buna değer miydi; diye soranlar bulunuyor.
Burada soru yanlıştır. 40 yıl önce başlarken mücadelenin nasıl evrimleşeceğini, bölge ve dünya çapında nasıl değişiklikler olacağını bilemezsiniz. Dolayısıyla sonuca bakarak “buna değdi mi?” sorusu yersizdir.
Kaldı ki Kürtler önemli kazanımlar da elde ettiler.
İlk olarak; Kürt adlı halkın varlığı kabul edildi. 1980’in ilk yıllarını hatırlayacak olursak eğer, bu halkın varlığının reddedildiğini de hatırlarız. Önemli olan bunu devletin kabul etmesinden çok halkın kabul etmesidir. Kürt vardır. Bunu kabul etmek, sayısı az olmayan bir bölüm insanın Kürt düşmanı olmasını engellemez.
İkinci olarak; yine 1980’lerin ilk yıllarında Kürtçe adlı dil yoktu. Kürtçe, Arapça-Türkçe-Farsça karışımı uydurma bir dildi. Bu konuda dilbilim profesörleri açıklama yaparlardı.
Kürtçe ayrı bir dil olarak kabul edildi. Herkes kabul etti. İkinci resmi dil olmaması farklı bir konudur.
Üçüncüsü; Nevroz’u değil kutlamak, adını söylemek bile suçtu. Yıllardan beri ise kitlesel ve yasal olarak kutlanıyor.
Bunlardan daha iyisi olabilir miydi; kuşkusuz olabilirdi ama hiçbir kazanım elde etmemişler denilemez.
“Yeni çözüm süreci” olarak da adlandırılan konu, iktidarın İstanbul belediyesine çökme planının kamufle edilmesi amacıyla gündeme getirilmiş, DEM Parti de bir benzetmeyle sazan misali sürece atlamıştır.
Bugün İstanbul’daki Newroz kutlamasında DEM parti başkanı CHP’nin tutumunu ve İmamoğlu’nu destekleyen güzel bir konuşma yaptı ama bu tutum, diyelim önümüzdeki hafta Devlet Bahçeli’yi övmesini engellemeyecektir. Politikada her tarafa birden oynarsanız sonuçta dansöz olursunuz ve en kötüsü güvenilirliğinizi kaybedersiniz.
DEM bu konuda önemli oranda yıpranmış durumdadır.
Öcalan’ın ne söylediğini fazla dikkate almamak gerekir. Kendi sözleriyle “stratejinin kendisi de bir taktiktir”. Aynı konuda bugün böyle yarın başka türlü söylenebilir.
Nasıl olsa ne PKK ne de Kürt halkı içinde Öcalan’ın sözlerine açıkça karşı çıkacak yoktur. Birileri en fazla sızlanır ya da küfreder ki bunlarla da bir yere gidilmez.
Ne kadar demokratik bir hareket değil mi?
Türkiye sosyalist hareketindeki bazı tipler demokratik örgütü ve sosyalizmi savunurlar ve yıllardan beri PKK yandaşıdırlar. Bence saçmalık sınırına kadar vardırılan bir demokrasiyi savunuyorsanız, PKK’deki ve az olmayan sayıdaki Kürt halkı içindeki işleyişe de iki laf etsenize…
İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve ardından tutuklanmasıyla ilgili kitlesel eylemler yapıldı. Bunların aynı düzeyde süreceğini sanmıyorum ama bu eylemlerin halkın bilincinde iz bırakmaması mümkün değildir. Bu izin sönükleşmemesi için yollar bulunması gerekir.
Mansur Yavaş’ın Saraçhanede’ki son konuşmasına kızanlara hayret ediyorum. Adam MHP’den gelme, Ankara belediyesi MHP’lilerle doldurulmuş durumda, CHP safında olması düşünce yapısını değiştirmiyor.
Sorun onda değil kurt ulumasını kanarya sesi olarak duymak isteyenlerdedir.
CHP içinde MHP kökenli olmasalar bile aynı anlayıştaki insan sayısı az değildir.
Kişi şu veya bu kökenden gelebilir ve değişebilir. Yavaş önemli değişme göstermemiştir.
İstanbul’daki büyük kitle içinde Türklerin yanı sıra Kürtler de vardı. Bunlar Diyarbakır ya da Van Kürdü değil, metropol insanıdır. Değişmişlerdir. Kürtlüğe yönelik hakaretleri kabullenemezler ama duygu dünyaları diğer Kürtlerden zorunlu olarak farklıdır. Türklere daha yakındırlar.
Kürtler arasında da büyük bir azınlık olarak Türk düşmanı sayısı az değildir. Sadece sosyalistlere değil –aralarında zaten yok gibi bir şeydir- Türklere de düşmandırlar.
Olsunlar tabii ki… İsrail’den medet umsunlar. İsrail ile Türkiye arasında karşılıklı hakaretlerin söylendiği günlerde bile sadece ekonomide değil istihbarat alanında da yakın işbirliğini bilmiyorsanız, neyi biliyorsunuz diye sormak gerekir.
İsrail ve Türkiye asla karşı karşıya gelmez.
Umut etmenizde sakınca yok yine de, devam edin!
Sosyalist hareket için verimli bir ortam ortaya çıktı. Ne kadar değerlendirilebilecektir, şimdiden bilmek mümkün değildir.
CHP’li değiliz, Atatürkçü de değiliz. Bu özelliğimizi ortaya koyarak ama bunlarla fazla takışmadan ilerlemek gerekir. Kürtlerin bir bölümü ve bir bölüm sosyalist varsın gelmesin…
CHP bulunduğum kentte ya da yakınında İmamoğlu ile dayanışma mitingi düzenleseydi, katılırdım.
Beni herkes biliyor, neden çekineceğim ki…
İster kişi ister grup ister örgüt olarak ne yapıyorsan mümkün olduğu kadar iyi yapmaya çalış…
Önce özneyi daha büyük inşa et, gerektiğinde işbirliği de yaparsın…
İşbirliği yap ama kendini kaptırmadan; ortam böyledir. |