Engin Erkiner: Sosyalist gerçekçiliğin devletin edebiyat ve genel olarak sanat politikası olarak benimsenmesi, yazar ve sanatçılara dayatılması 1917-1991 arasında değişik aşamalardan geçmiştir. Bütün sanat dallarındaki sosyalist gerçekçilik anlayışının anılan dönemde incelenmesi zor iştir; bu nedenle olsa gerek Karl Eimermacher’in Die Sowjetissche Literaturpolitik (Sovyet Edebiyat Politikası) adlı her biri yaklaşık 900 sayfa tutan beş ciltlik yapıtı dönemlere ayırarak sadece edebiyatı incelemiş. 1917-1932, 1932-1953, 1953-1970, 1970-1985 ve 1985-1991 dönemleri.
Kitap her dönemin önemli belgelerini de içeriyor. Mesela ilk ciltte Lenin’in değişik kişi ve kurumlara konuyla ilgili olarak yazdığı çok sayıda mektup, yine Lenin’in proletarya kültürü yazısı, Lunaçarski, Buharin ve çok sayıda ismin yazıları yer alıyor.
1917’den sonraki ilk yıllarda değişik bir kültür anlayışını savunan Proletkult akımı vardı, bununla ilgili yapılan değerlendirmeler, partinin fütürizm akımıyla ilgili görüşleri de yine değişik yazılar aracılığıyla kitapta yer alıyor.
Kabaca 4500 sayfa tutan beş ciltte yer almayan önemli bir yazı bulunmuyor sanırım.
Sosyalist gerçekçiliğin asıl geliştiği yıllar Stalin dönemidir. Maksim Gorki bu anlayışın başını çeker. Sonraki yıllarca Lukacs bu akımın teorileştirilmesi konusunda çalışır.
Sosyalist gerçekçilik, sosyalist devletin başta edebiyat olmak üzere sanat alanındaki politikasıdır. Devletin kültür politikasıdır.
SSCB dışındaki diğer sosyalist ülkelerde de aynı politika uygulanmıştır. Ülkelere göre bazı değişikliklerin bulunması doğaldır ama esas aynıdır: edebiyatta ve genel olarak sanatta sosyalizmin kuruluşu yönündeki başarıları yansıtmak, olumlu kahramanlar aracılığıyla kitleleri eğitmek…
Sanatçılar halkın ruhunun mimarıdır, belirlemesi Stalin’e aittir.
Sosyalist devletlerin tarihsel gelişimini biliyoruz. SSCB dahil Avrupa’daki sosyalist devletler tarihe karıştı. Komünist partilerinin iktidarda olduğu ve pazar sosyalizmini değişik yönlerden uygulayan Çin, Vietnam, Laos, Küba ve Kuzey Kore bulunuyor.
Bunlardan Küba’nın devrimden sonraki yıllardan başlayarak sosyalist gerçekçiliği kabul etmediğini, Che Guevara’nın da bu akımı reddettiğini biliyorum. Diğerleri devrim sonrasındaki ilk yıllarda bu akımı kabul etmiş olmalıdırlar. Daha sonra sosyalizm anlayışındaki büyük değişimle birlikte devletin sanat politikasının da değişmiş olması gerekir ancak bu konuda yeterli bilgi sahibi olduğumu söyleyemem.
Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde sosyalist gerçekçilik anlayışının edebiyatta devlet politikası olarak nasıl dayatıldığını, buna uymayan yapıtların sansürlendiğini biliyorum. Önceden de belirttiği gibi Christa Wolf bu konuda örnek yazardır: Moskova Romanı sosyalist gerçekçiliğin bütün gereklerini yerine getirirken, sonraki yapıtlarında bu anlayıştan uzaklaşır ve giderek kopar. Duvar’ın açılması döneminde kitleye yaptığı ünlü konuşmada DAC’de sosyalizmin yıkılması değil düzeltilmesi gerektiğini savunmuştur. Görüldüğü üzere sosyalist gerçekçilik akımından kopmak, sosyalizmden kopmak anlamına gelmiyor.
Sosyalist gerçekçilik edebiyatta ve diğer sanat dallarında devletin politikasıydı. Yükselişi ve düşüşü yaşadı, kendi içinde çok sayıda tartışmaya neden oldu. Bu konuda DAC’dekileri öğrendim, başka sosyalist ülkelerde de benzerleri yaşanmıştır. Bu sanat politikası genel ortalama olarak başarısızlıkla sonuçlandı. Bir devletin tarihe karışması ama sanat politikasının başarılı olması düşünülemez. Sosyalist devletlerin kültür politikaları başarılı olamadı ve sosyalist gerçekçilik de bu kültür politikasının esasıdır denilebilir.
Bizde sosyalist gerçekçiliği hala savunanlar bunun sosyalist devletin kültür politikası olduğunu bilmiyorlar. Tarihe karışan devletlerin kültür politikası…
Hedef sosyalist gerçekçiliğin yükselişi ve düşmesi konusunda orijinal belgelere ve tartışma metinlerine dayanan bir kitap hazırlamaktır. SSCB’deki edebiyat politikası ve evrimiyle ilgili 4500 sayfayı tümüyle okumak gerekmez ama iyice göz gezdirmek gerekecektir.
DAC bu konuda zengin kaynaklara sahiptir. Edebiyatta sosyalist gerçekçilikle başlayan ve giderek bu akımdan ayrılan Christa Wolf’un yapıtları ve bunlara yönelik eleştiriler incelenmesi gereken örneklerdir. Wolf aynı yolu izleyen tek yazar olmamakla birlikte en tanınmış olandır. Kadının bütün kitapları yakın yıllarda Almanya’da yeniden basıldı.
Önceden de belirttiğim gibi bir ülkenin kültür tarihini politik tarihinden ayrı inceleyemezsiniz. DAC’nin politik tarihi hakkında 1989 Berlin Duvarı’nı yazmış olduğum için bu konuda avantajlıyım. DAC sosyalist gerçekçilik konusunda –tahminime göre- başka sosyalist ülkelerden daha katı uygulamaya yöneliyor. Bunu da ülkenin tarihiyle birlikte düşünmek gerekir: Nazi kültürü ve bunun mümkünse silinip yeniden başlanılması ve başta edebiyat olmak üzere sanatın da özellikle olumlu kahramanlar yoluyla buna destek olması…
Sosyalist gerçekçilik, sosyalist devletin politikasının sanatta yüceltilmesidir.
Tek cümleyle bu tanım yapılabilir ve bu durum DAC’de çok açıktır.
|