Q, X, W Drucken
Geschrieben von: Erkiner   
Mittwoch, den 03. Februar 2010 um 21:20 Uhr

Engin Erkiner: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) birkaç Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının isimlerinde Q, X ve W harflerini kullanamamaları üzerine yaptıkları başvuruda, TC yöneticilerinin haklı oldukları yönünde karar verdi.

Gazeteler, her zamanki özellikleriyle, önce haberi açık olarak vermek yerine, haber ve yorumlarını birlikte veriyorlar ve bu ikisi de sık sık birbirine karışıyor.

Bu karışıklıktan çıkarılabilenler ise şunlar:

AİHM, her ülke yönetiminin kendi alfabesini resmiyette kullanma hakkı olduğunu belirtiyor. Bu durumda, alfabede olmayan harflerin de en yakın karşılıklarına dönüştürüleceklerini belirtiyor.

Kararı iyi anlamak gerekli…

W,X ve W gibi Kürtçede bulunan ama Türkçede bulunmayan harflerin kullanılması yasaklanmıyor. Bunlar resmi belgelerde kullanılamıyorlar. Nüfus kaydı da resmi bir belgedir.

Adınız, diyelim ki, Şıwan ise, bu isim resmiyette ancak Şıvan olarak yazılabilir. İşletmenizin adında Türkçede bulunmayan harfler bulunabilir. Bu durumu mesele yapan olursa AİHM’ne dava açarsınız ve kazanırsınız. Ama resmiyette de bu harflerin kullanılmasını istemenin mantığı yoktur.

Bu durum sadece Türkiye’ye özgü de değildir. Örneğin Almanya’da Şıwan adı belgelerde ancak Siwan olarak yazılabilir. Nedeni, bu dilde Ş ve ı harflerinin bulunmamasıdır. Bu durumda bulunmayan harfler en yakın karşılıklarına çevrilirler.

Bir ülkede tek resmi dil varsa, bu dil, aynı zamanda resmi belgelerde de kullanılan dil olacaktır. Bu durumda gidilebilecek en fazla yer, alfabede bulunmayan harflerin en yakın karşılıklarının kullanılmasıdır. Eskiden, biliyorsunuz, bu da yasaktı. Kürtçe isim konulamazdı, isterse Türkçedeki harflerle yazılı olsun… Mesela Agit gibi…

Kürtçenin bu ülkenin ikinci resmi dili olarak kabul edilmesi için çalışılması gerektiği burada bir kere daha ortaya çıkıyor. Konuya “yandan girmeye çalışmanın” anlamı yok. Resmi dil tekse, resmi belgelerde de o dil kullanılır. Burada yapılabilecek başka bir şey de yoktur.

Yandan dolaşmaya çalışmak yerine, ülkenin iki resmi dilinin olması konusundaki engelleri ortadan kaldırmaya daha fazla çalışmak yerinde olur.

Başka konularda olduğu gibi, bu konuda da korku temelinde politika yapılıyor.

Hiç kimse, “bir ülkenin tek resmi dili olur” diyemiyor, zira dünyada aksi yönde örnekler bulunuyor. Bunun yerine, “insanlar birbirine yabancılaşır” gibi garip bir karşı gerekçe getiriliyor. Cevabı basittir: İki resmi dili olan Belçika’da, dört resmi dili olan İsviçre’de böyle olmamış…

İki resmi dil demek, insanların, iki dili de öğrenmesi demektir. Devlet memurlarının iki dili de bilmesi, yazışmaların iki dilde de yapılabilmesi demektir.

İki resmi dil bugünden yarına yerleşmez. Yaklaşık 20 yılı gerektirir. Eğitim sisteminin değişmesi, devlet kadrolarının yeniden düzenlenmesi, yönetmelik ve kitapların Kürtçe de yazılması… Bunlar zaman alacaktır.

Esas olan Kürtçenin geliştirilmesidir. Sadece kullanımının yaygınlaştırılması değil, geliştirilmesidir.

Bazı yazarlar, “İki resmi dil olursa hukuk ve felsefe kitapları da Kürtçe olarak yazılacak… Kürtçe bunun için yeterli bir dil midir?” diye soruyorlar.

Anayasa tartışması yapılırken hiç kimse Kürtçe yazılmış bir Anayasa ile ortaya çıkmadı. Çift dillilik ve işte Kürtçede de Anayasa yazılabiliyor… Neden sadece Türkçe olarak yeni Anayasa önerisi yapılıyor? Bunun Kürtçesi de gerekli…

“Kürtçe eğitim dili olmalıdır” denilirken, okunulacak kitapların Kürtçelerinin de hazırlanması gerekir. Uluslararası hukuk terimlerinin Kürtçede karşılığı var mıdır, yok mudur?

Bu çok zor bir iş. Bunu yayıncılık yapmış herkes bilir. Mesela Adorno’nun Minima Moralia’sını Kürtçe çıkarsanıza… Türkçesi çıktı ve anlayabilene aşkolsun… Türkçede Almancadaki felsefi terimlerin karşılığı var mı, hayır yok. Karşılık bulunmuş ama bu karşılıklar yerleşmemiş. Dolayısıyla Türkçesi yerine Almancasını okumak daha kolay oluyor. Türkçesini okuyor ve ne söylenmek istenildiğini anlamak için hayli zorlanıyorsunuz.

Benzer bir zorluk Kürtçede de çıkacak…

Sorun, bu zorlukla bir an önce karşılaşmaya başlamaktır.

Zor iş, tamam, ama birileri başlamazsa, ileriye de gidilemez.

Başla da eksik olsun. Bir şey yap da hatalı olsun.

“Ben hiç olmazsa hata yaptım, başkası onu bile yapamadı” diye bir söz vardır…