SEÇİM VE SEMBOLLER SAVAŞI Drucken
Geschrieben von: Erkiner   
Mittwoch, den 09. Februar 2011 um 18:17 Uhr

Engin Erkiner: Toplumda çok sayıda insan herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı olarak düşünmez. Önem verdiği görüntülerden, konulardan, tek tek saptamalardan hareket ederek karar verir.

Bu kararın arkasında ciddi bir analiz yatmaz.

Semboller, bu nedenle önemlidir. Sembol belirli bir kelime, fotoğraf, bir olay karşısındaki tutum gibi çeşitlere sahip olabilir.

Yapılması gereken, bu sembolü olabildiğince değişik yollardan insanların kafasına yerleştirmektir.

Bu süreçte kullanılan basit bir mantıktır, tek tek olaylardan genellemeye gidilir ve medya aracılığıyla bunun yoğun propagandası yapılır.

Genel seçim tarihi yaklaştıkça, AKP’nin sembol savaşına ağırlık vermeye başladığını görüyoruz.

Bu yöntem belirli oranda önceki iktidarlar tarafından da kullanılmış olmakla birlikte, günlük politikanın daha modern yöntemleriyle çalışan AKP ile birlikte daha fazla kullanılır olmuştur.

Yakın geçmişten örnek vermek gerekirse…

Başbakan Erdoğan, referandum kampanyası sırasında, Diyarbakır mitinginde Galatasaraylı eski futbolcu Hakan Şükür ile birlikte kitlenin karşısına çıkmıştı.

Sarı kırmızılı takım yeşil sahaya çıkınca sarı-kırmızı-yeşil olur…

Bayrak her halkın önemli sembollerinden bir tanesidir.

Kürt halkının Galatasaray’a ilgisi öteki takımlardan daha fazladır ve Başbakan da bu ilgiye oynamaya çalışmıştır.

Başarılı olamayınca, Hakan Şükür’ün AKP’liliği de unutulmuştur.

Seçim kampanyasında yeniden gündeme gelir mi, bilinmez.

Tayyip Erdoğan’ın Galatasaray’ın yeni stadının yapımı ve açılışıyla bizzat ilgilenmesi de aynı çerçevede düşünülebilir.

Kürt ve Türk halkının futbol tutkunluğu bilinmektedir. Galatasaray da ülkede fazla taraftarı olan takımlardan bir tanesidir. Taraftarlar bu oyunu, stadın açılışı sırasında Başbakan’ı protesto ederek bozdular.

Başbakanın ve AKP kurmaylarının propagandayı acemice yapan ve ancak sürekli yeni semboller bularak durumu kurtarmaya çalışan bir durumda oldukları yeniden ortaya çıktı.

Cumartesi Anneleri toplumun en azından belirli kesimlerinde önemli bir semboldür.

Seçim yaklaşınca Başbakan Cumartesi Anneleri’ni hatırladı. Medya ordusu eşliğinde onlarla ilgilendi, duygusal bir konuşma yaptı.

Seçim kampanyası yoğunlaştıkça bu tür tutumlar artacaktır. Başbakan bazen 12 Eylül döneminde idam edilen bir MHP’linin bazen bir devrimcinin son mektuplarını okuyup ağlayacaktır.

Hrant Dink bu toplumda bir kesimin önemli sembollerinden bir tanesidir.

Dört yıldır önemli yol alınamayan Hrant Dink cinayeti davası, toplumda demokratikleşmenin önemli göstergelerinden birisi durumuna gelmiştir.

Hrant Dink’in öldürüleceği bilinmesine karşın polisin ve jandarmanın önlem almaması, cinayeti teşvik etmesi söz konusudur.

Bu durum, güvenlik güçleri mensuplarının Hrant Dink’in katiliyle birlikte fotoğraf çektirmesine, mahkemede maktulün yakınlarına hakaret edilmesine kadar varmıştır.

Genel seçim tarihi yaklaşınca Başbakan’ın denetimindeki yargı, yıllardır sergilenen bu rezalete karşı harekete geçmek gereğini duydu ve konuyla ilgili bazı emniyet amirleri hakkında soruşturma başlatılacağı duyuruldu.

Seçim tarihi yaklaştı! Dört yıldır bu konuda sesi çıkmayan Başbakan’ın konuyla yakından ilgilenmesi bile söz konusu olabilir.

Politikada ne yapıldığı kadar, ne zaman yapıldığı da önemlidir.

Bir başka çaba TRT-6 ile ilgilidir.

Kürt ve Türk müziğinin tanınmış seslerinden bir bölümünün (Şivan Perwer, Sezen Aksu, Tarkan) birlikte “kardeşlik konseri” vermeleri konuşulmaktadır.

Ne oranda hayata geçer, bilinmez.

Bilinen, böylesi bir yönelimin, seçim tarihinin yaklaştığı ve mahkemelerde Kürtçe savunma yapılmasına karşı çıkıldığı bir döneme denk gelmesidir.

Proje hayata geçerse, “Kürt ve Türk kardeşliği” devlet televizyonundan yayınlanacaktır.

Kürt halkının anadil ile ilgili talepleri ise, “bunu bile yaptık, daha ne istiyorsunuz” gerekçesiyle geri çevrilecektir.

Burada, Tayip Erdoğan ve AKP’nin semboller üzerinden genellemeler yaparak yürütmeye çalıştıkları kampanyanın zayıflıkları da ortaya çıkıyor.

En önemli zayıflık yöntemle ilgilidir.

Bir talebin önünü kesmenin klasik yollarından bir tanesi, o talebin muhtemel gelişme yönünü görmek, bu doğrultuda şimdi gündemde olandan daha ileri bir talebi savurup, konuyu burada durdurmaya çalışmaktır.

Başarılı olunmayabilir ama daha ciddi sıkıntı yaratacağı da açıktır.

AKP ise sürekli olarak arkadan geliyor ve içerik olarak önemli oranda şekillenmiş talepleri sınırlandırmaya çalışıyor.

Bunun bir nedeni, AKP’nin şekillenmiş bir politikasının bulunmamasıdır.

Savaşın durması, barışçı ve demokratik çözüm konusunda açık bir politikaları bulunmuyor. Bunun yerine, gelişmelere göre durumu idare edebilecek, olanı değil de oluyormuş gibi olanı ön plana çıkaracak geçici politikalara yöneliyorlar.

Bir başka neden ise, yüzde 10 barajının altına itilerek Meclis dışı bırakılmaya çalışıldığını anlayan MHP’nin milliyetçilik çıtasını sürekli yükseltmesidir.

MHP’nin oylarını almak isteyen AKP’nin, bu partinin söylemini belirli oranda paylaşması kaçınılmazdır.

Bu durum AKP’nin manevra alanını önemli oranda daraltmakta ve onu sürekli olarak yeni ve geçici çözümler aramaya yöneltmektedir.

Seçim tarihi yaklaştıkça yanıp sönen, gelip geçen, tek örneklerden hareketle genellemelere giderek olanı değil de oluyormuş gibi olanı göstermeye çalışan yeni atraksiyonlarla karşılaşacağız.

AKP destekçisi liberallerin ve solun bir kesiminin ise bu atraksiyonda ne oranda rol alacaklarını görmek için fazla beklemek gerekmeyecek…