78'DEN KURTULMAK... (2) Drucken
Geschrieben von: Erkiner   
Mittwoch, den 12. Januar 2011 um 18:19 Uhr

Engin Erkiner: “Gelecek de en az geçmiş kadar bugünü belirler.”

Friedrich Nietzsche’nin bu sözü bizdeki 68 ve 78 kuşaklarını anlamak için önemlidir.

Önce geçmişi temizleyerek anlatıyorlar. İşlerine gelmeyen olayları atlıyorlar. Büyük işlerin büyük hatalarla birlikte yapıldığını unutup, geçmişin aktarılmasında seçmece davranıyorlar.

Hiç birisinin de aklına şu soru gelmiyor: Madem her şey bu kadar mükemmeldi, o halde 12 Eylül 1980 sonrasındaki büyük bozgun neden yaşandı?

Sadece bu bozgun bile, 1974-1980 döneminin ciddi zaafları olduğunu gösterir. Daha önemli başka bir nokta var:

Diyelim ki, anlatılan her şey doğrudur. Anlatanlar, 30-35 yıl önce bu ülkede büyük mücadele vermişler, işkence görmüşler, yıllarca hapishanede yatmışlardır.

Bunları anlatan insanlar, anlatırken aynaya bakmıyor ve kendilerine sormuyorlar:

“30-35 yıl önce ben bunları yapmıştım ama, bugünkü ben, o zamanki ben ile aynı mıdır?”

Değildir, hem de hiç değildir!

30-35 yıl önce büyük işler yaptıklarını anlatanların önemli bölümünün en az 20 yıldır politik mücadeleyle ilişkisi yoktur. Konuşurlar, geçmişlerini anlatırlar, o geçmişle övünürler, ama bugünün politik mücadelesinde yokturlar.

Uzak geçmişi bitmez tükenmez detaylarıyla durmadan anlatırlar, tekrar tekrar anlatırlar. Bugünde ise yokturlar.

Bugünden kastedilen son on yıldır.

Son on yıldır sol mücadele içinde hiçbir şey yapmamış, düzeltilmiş geçmişin mirasını yemekle yetinmiş insanların bugün için herhangi bir önemi yoktur.

Bugünün mücadelesi bugünün insanlarıyla verilir. O insanların 30-35 yıl önce ne yapmış ya da yapmamış oldukları dikkate alınarak verilmez.

Sol, bu geçmiş öykülerinden olabildiğince çabuk kurtulmalıdır.

Geçmişini değerlendirip kapatmalı, bugüne ve geleceğe yönelmelidir.

Bunu yapabilmek hiç kolay değil…

Biz, geçmişiyle sorunu olan bir toplumuz. Geçmişini açıkça ortaya koyamayan, onu değerlendirip kapatamayan bir toplumuz.

Bir yerde geçmişle yaşayan bir toplumuz ve aynı özelliği sol harekette de görmek mümkündür.

Başka bir ülkeden, Almanya’dan örnek vereyim…

1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldığında değişik ülkelerdeki sol hareketler derinden etkilendiler ve şu veya bu oranda krize girdiler.

Bu krizi çabuk atlatanlardan bir tanesi, Berlin Duvarı’nın bulunduğu ülkenin solu oldu.

Eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti (şimdiki Doğu Almanya) solu ile Batı Almanya solu, krizi atlatma sürecini 10-15 yıl içinde geride bıraktılar.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkelerde ise Berlin Duvarı’nın yıkılmasının yarattığı şok halen atlatılamamış durumdadır.

“Almanya solu daha birikimli ve tecrübelidir” türünden bir cevap, gerçeği ancak bir oranda yansıtır.

Bu ülkedeki solun geçmişiyle hesaplaşmada görece daha hızlı ve rahat hareket edebilmesi, içinden çıktığı toplumdan aldığı özelliğe bağlıdır.

Alman toplumu, ister kapitalist isterse sosyalist sistem altında olsun, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi geçmişiyle hesaplaşabilmiştir.

Tarihin en örgütlü ve büyük soykırımını gerçekleştiren Nazileri sonuna kadar desteklemesinin hesabını kendi kendisine verebilmiştir.

Kolay olmamıştır, bu hesaplaşma büyük dirençler aşılarak gerçekleşebilmiştir.

1945-1989 arasında kapitalist ve sosyalist devletlerde yaşayan Alman halkının bu hesaplaşmasında eksikler bulunduğundan söz edilebilir.

Bu saptama doğru olmakla birlikte, geçmişle açık bir hesaplaşmanın yapıldığı da gerçektir.

Bunun göstergesi, 1945 sonrasında Avrupa’nın nefret edilen halkı durumunda olan Almanların, şimdi aynı kıtanın en sevilen halkı durumuna gelmiş olmasıdır.

Futbol için söylenen bir cümleyi Alman halkındaki değişime uyarlamak mümkündür:

“Dünya bizi başka gözle görmeyi öğrendi.”

Zor ve sancılı da olsa toplumun geçmişiyle hesaplaşabilme özelliğini kazanması, solu da etkiler. Sol da geçmişiyle daha rahat hesaplaşır.

Geçmişle hesaplaşabilmeyi solun şu veya bu özelliğine bağlamakla yetinmek yetersizdir.

İçinde yaşadığın toplum geçmişiyle hesaplaşabiliyor mu da sen hesaplaşabileceksin?

Türk solu 12 Eylül 1980 sonrasındaki bozgunu bile zor kabullendi.

Önce bu bozgunu kişisel faktörlere bağlamaya çalıştı: Filanca örgüt direnmedi, falanca tanınmış kişi şöyle davrandı, o nedenle bu kötü durum ortaya çıktı, açıklamasına sığındı.

Bu açıklamanın, orta öğretimdeki tarih derslerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi ve çöküşünün açıklanmasına ne kadar benzediğine dikkat ediniz.

Beceriksiz padişahlar, dirayetsiz sadrazamlar, ihanet içindeki ulema… Hepsi onların yüzünden oldu!

Aynı mantığı sola tercüme ederseniz, 12 Eylül sonrasıyla ilgili yukarıdaki açıklamaya ulaşırsınız.

Kendisine bile perspektif açamayan sol, topluma nasıl açsın?

Geçmişle hesaplaşmak ve onu aşmak kolay değil.

Bunu yapabilmenin ilk koşulu, aşılan geçmişin yerinin, boşluğunun doldurulabilmesidir.

Geçmişi aşmak bir süreçtir. Yeni üretildikçe, geçmişi tarihe iter. Yeniyi üretebilen geçmişe karşı daha rahat davranır; eleştirir, gereken sonuçları çıkarır, hesabı kapatır ve aşar.

Türklerin asıl sorunu, yeniyi, geçmişin yerini alabilecek ölçüde üretememeleridir.

Bu üretim ancak kişisel temelde yapılabiliyor. Örgütlerin, genel olarak solun ve giderek toplumun bunu yapabilmesi söz konusu değildir.

Tersine, gittikçe daha fazla geçmişe sığınıyorlar. Geçmişi allayıp pulluyor ve böylece de değiştiriyor ve o geçmişle yaşıyorlar.

Muhteşem hale getirdikleri geçmişe baktıkça, o geçmişi kendilerinin hayata geçirdiğini hayal ettikçe, bugünkü kendilerini de geçmişteki o insanlar sanmaya devam ediyorlar.

Bu rüyadan sık sık çok kötü uyanmak zorunda kalıyorlar, sonra aynı rüyaya yine dalıyorlar.

Oldukça zor bir süreç karşısındayız.

Hakikatleri Araştırma Komisyonu, geçmişi ortaya çıkarmanın ve hesaplaşmanın özel bir biçimidir. Devlet ve hükümet bütün olanaklarını kullanarak buna karşı direnecektir.

Bu direnme en etkili biçimiyle, Komisyon kurulmasının gerekliliğini dikkate almamak biçiminde hayata geçmez.

En etkili yöntem, geçmişi güzelleştirerek yaşamayı toplumda olabildiğince yaygın duruma getirmektir.

Son örnek, Sarıkamış’tır.

70 ile 90 bin kişinin donarak öldüğü askeri bir beceriksizlik şaheserinden bile, “vatan savunması için büyük özveri” sonucunu çıkarmak, geçmişi güzelleştirerek sunmaktan başka nedir ki!

Hepimizin geçmişle yüzleşme süreci ve bu sürecin ciddi sorunları üzerinde daha iyi düşünmemiz ve öğrenmemiz gerekiyor.

Karşımızda ters yöndeki süreci yaşam tarzı haline getirmiş uzmanlar bulunuyor!