EVET, HAYIR VE BOYKOT Drucken
Geschrieben von: Erkiner   
Dienstag, den 13. Juli 2010 um 22:25 Uhr

Engin Erkiner: 12 Eylül’de yapılacak Anayasa Referandumu’nda “bu üç tutumun hangisi daha doğrudur?” sorusunu sormadan önce, yapılacak olana daha yakından bakalım. 12 Eylül’de yapılacak olan, Anayasa referandumundan öteye, hükümet için referandumdur. Oy kullanacak çok sayıda kişi; Anayasa’nın şu ya da bu maddesinde nasıl bir değişiklik olduğunu bunun ne anlama geldiğini büyük oranda bilmiyor ve 12 Eylül tarihine kadar öğrenmesi de mümkün değil… Oylanacak olan hükümetin icraatıdır… Kabul edilmesi istenilen yeni Anayasa da bu icraatlardan önemli bir tanesi olduğuna göre, Anayasa paketiyle birlikte AKP’nin de oylanacak olması kaçınılmazdır.

            Anayasa paketine “evet”, ya da “hayır” denildiğinde, ya da referandum boykot edildiğinde, söz konusu olan her şeyden önce hükümete karşı bir tavırdır. Anayasa paketi bu tavrın özel bir bölümüdür.

            Bu nedenle referandumda “evet” oyu kullanacak olanların sadece anayasa paketine “evet” demeleri mümkün değildir. Kendileri böyle düşünmese bile, AKP’nin bugüne kadarki icraatını –eleştirileri ile birlikte- onaylıyorlar demektir.

            Anayasa paketi ile AKP’nin genel icraatını apayrı olgular gibi düşünmek mümkün değildir.

            Bu durum sadece bizde ortaya çıkmıyor.

            Avrupa Birliği ülkelerinde Avrupa Parlamentosu seçimleri yapıldığında, seçimlere katılan partilerin AB için ne söyledikleri kadar ve hatta ondan daha önemli olarak içerde ne söyledikleri ve yaptıkları dikkate alınır. Seçimin adının “Avrupa Parlamentosu seçimi” olması, başka konuların öne çıkmasını ya da en azından bu parlamento seçimiyle birlikte o konuların da oylanmasını engellemez.

            Bizde de benzer bir durum söz konusudur. Referandumun adının anayasa ile ilgili olması, sadece anayasa paketinin oylanacağı anlamına gelmiyor.

            Bu nedenle, “evet” denilmesini savunanların, bu savunularının gerekçesini sadece anayasa değişiklikleri temelinde değil, AKP’nin icraatları temelinde de savunmaları gerekir.

            “Hayır” tavrının açıklanacak yanı bulunmuyor; hem anayasa paketi hem de AKP’nin icraatlarının reddedilmesi söz konusudur.

            Boykot konusunda ise durum biraz karışıktır…

            Boykot’un bilebildiğim kadarıyla iki gerekçesi bulunuyor:

            Birincisi: Üçüncü bir cephe’nin inşa edilmesidir. Bu tutum, “Ne AKP ne de CHP-MHP yanlısı olmak”,  üçüncü bir cepheyi oluşturmak” olarak da ifade ediliyor.

            Boykot’tan üçüncü cepheye giden hayli uzun bir yol bulunuyor. İnsanların referandumda aynı tutumu benimsemesi, başka bir konuda da birlikte davranacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla, başka somut ve görünür adımlar olmadan, boykot’tan üçüncü cepheye gidebilmek mümkün değildir. Bu durum en fazla bir niyet ifadesi olarak ele alınabilir.

            İkincisi: “AKP hükümeti Kürtlerin hiçbir talebine yeni Anayasa’da yer vermedi. Bizi dikkate almadı. Dolayısıyla bu referandum bizim dışımızdadır, bizi ilgilendirmez” tavrıdır.

            Saptama doğru! Hükümet, Kürtlerin taleplerini büyük oranda dikkate almadı. Ama buna karşı kendi başına “boykot” tavrı uygun mudur?

            Boykot, boykota çağrı yapan gücün Kürtler arasındaki etkinliği de dikkate alınırsa, aslında kopuş demektir. “Biz sizin yaptığınızın dışındayız” demektir.

            Boykot tutumuyla, “demokratik özerkliği devletle birlikte yapamıyorsak, kendimiz yapacağız” anlayışı birleşirse, ancak o zaman açık bir kopuş şekillenmeye başlar. Bu birleşme olmadan ya da bu yönde hareket edilmeden, “boykot” fazla işlevli değildir.

            Bu kopuşun politika dilindeki anlamı, “ikili iktidar”dır. Devletin ve hükümetin iktidarı var, bunun yanında ona karşı olanların da iktidarı var. İlk iktidar ötekiyle yan yana duyuyor ama artan oranda ikincisine karışamıyor; tersine, gittikçe geriliyor.

İkili iktidar bu demektir.

Tarihsel örneklerde ikili iktidarlar hep geçici bir durum olmuş, uzun sürmemiştir.

21. yüzyılda ise farklı bir durumla karşı karşıyayız. Bolivya ve Venezuela’daki durum ikili iktidarın değişik örnekleridir ve eskisine göre daha uzun sürüyorlar.

            Böyle bir durumun oldukça farklı bir kadro yapısı gerektirdiğini düşünmek zor olmasa gerektir.

            Her durumda, “boykot” tavrı, içeriğinde ifade edildiği gibi önemli bir kopuşu içeriyorsa, bunun başka uygulamalarla tamamlanmaya yönelinmesi gerekir.

            Referanduma kadar geçecek iki aylık sürede durumun daha fazla açıklığa kavuşacağına inanıyorum. “Evet” demek aynı zamanda AKP iktidarına da “evet” demektir.

            Önemli olan bunun bilinmesidir. Bilindikten sonra tercihini yine bu yönde kullananlar tabii ki olacaktır.

            Boykot tavrı ise kendi başına muğlaktır ve ek adımlarla tamamlanması gerekir.

            “Senin tavrın nedir?” diye sorarsanız, boykot ile hayır arasında bulunuyorum, diye cevap verebilirim.

            Önümüzdeki iki ayda yukarıda incelenen tutumların daha somutlaşacağını düşünüyorum.