BARIŞ MÜCADELESİNİN SORUNLARI (1) Drucken
Geschrieben von: Erkiner   
Samstag, den 04. Dezember 2010 um 19:07 Uhr

Engin Erkiner: Barış istemek, barış için mücadeleden yana olmak güzel saptamalar olmakla birlikte, bunların içeriği hakkında kayda değer bir fikir sahibi olduğumuz söylenemez. Ülkedeki iyi bir üniversite kütüphanesinde barış ile ilgili kaç tane kitap bulabilirsiniz?

 Bazılarında hiç bulamazsınız, bazılarında ise en fazla birkaç tane…

Buna karşın, diyelim Almanya’daki her üniversitenin kütüphanesinde raflar dolusu barışla ilgili kitap bulunabilir.

Yıllardan beri süren geniş kapsamlı bir mücadele vardır ve barış hareketiyle ilgili kapsamlı bilgi de bu mücadelenin ihtiyaçları sonucu üretilmiştir.

Değişik üniversitelerde barış hareketiyle ilgili bölümler, yüksek lisans programları vardır.

Teorik bilgi ve pratik karşılıklı olarak birbirlerini beslerler.

Gelişmiş barış hareketlerinin en önemli özelliği, yıllardan beri sürekli olarak var olmalarıdır.

Ülke içinde savaş olsun ya da olmasın, ülke ordusu başka bir ülkedeki savaşa katılsın ya da katılmasın, gelişmiş barış hareketleri sürekli olarak vardırlar.

Bizdeki barış hareketi ise böyle bir özelliğe sahip değildir.

Şöyle bir soru sorulabilir:

Ülke içinde savaş yoksa, ülke ordusunun katıldığı bir savaş da mevcut değilse, o zaman barış hareketi ne yapacaktır?

Bu sorunun cevabı, gerçekte bizde neden gelişmiş bir barış hareketinin bulunmadığını da açıklar.

Gelişmiş bir barış hareketi, politikasını ve eylemlerini bulunduğu ülkenin dış politikası ve silahlanması üzerine kurar.

Yıllardır bizim böyle bir sorunumuz olmadı.

Türkiye, NATO’nun güneydoğu kanadının bekçisiydi ve dış politikada bunun dışında işlevi de yoktu.

Silahlanması, özellikle ABD’den alınan silahlarla sağlanıyordu ve silahlanma programları da gizliydi.

1960’lı yıllarda, barış hareketinin değil ama anti-emperyalist mücadelenin önemli hedeflerinden bir tanesi, ülke topraklarındaki ABD üslerinin kapatılmasıydı.

Sosyalist sistemin dağılmasıyla birlikte konu da eski önemini kaybetti ve arada bir İncirlik üssünden bahsedilmekle yetinilir oldu.

Ülkenin bilinen ilk barış hareketi az sayıda kişinin Kore savaşına katılınmasına karşı çıkmasıyla ortaya çıktı ve uzun sürmedi.

Ardından 1970’li yıllarda Barış Derneği kuruldu. Bu derneğin faaliyeti tümüyle ülke dışıyla ilgiliydi. Uluslar arası yumuşamayı ve bloklar arasında nükleer silahların azaltılması anlaşmalarını destekliyordu. Ülke içiyle ilgili olarak önemli bir işlevi yoktu.

Barış hareketindeki asıl gelişim, 1990’lı yıllarda, PKK ile yürütülen savaşın dolaylı ve dolaysız etkilerinin ülkenin her yanına yayılmasıyla ortaya çıktı denilebilir.

Toplumun her alanında yaşanan askerileşme, savaşta çok sayıda insanın ölmesi ve kaybolması, beraberinde barış isteklerinin daha sesli olarak ifade edilmesini de getirdi.

Burada genel bir bakış açısından daha çok, olayların gerekleriyle sınırlı dar bir kavrayış söz konusudur. Sanılıyor ki, ülke içi barış konusunda önemli adımlar atılırsa, Kürt özgürlük hareketiyle en azından silahların susması yönünde bir anlaşma sağlanabilirse, barış sorunu da büyük oranda çözülecektir.

Gerçekte ise durum hiç de böyle değildir.

Türkiye yoğun olarak silahlanıyor. Bu silahlanma esas olarak PKK ile ilgili değildir.

Patriot füzeleri ısmarlanmasının, büyük bir savaş helikopterleri filosu kurulmasının, deniz kuvvetlerinin özellikle hücumbotlar düzeyinde güçlendirilmesinin, son olarak da füze kalkanının PKK ile savaşla ilgisi oldukça dolaylıdır.

Ek olarak, bu ülkede giderek büyük silahlar üretmeye başlayan bir savaş sanayisi vardır.

Bu sanayinin gelişmesi için büyük miktarda kaynak ayrılmıştır.

Türkiye sadece silah alan değil, aynı zamanda silah ihraç eden bir ülke durumuna gelmektedir.

Hafif silahlar kapsamında yıllardan beri yapılan silah ihracatı, giderek daha büyük silahlara yönelmektedir.

Bu ordunun subayları yıllardan beri değişik ülkelerin ordularında eğitimci olarak bulunuyor.

Rakamları açıklanmadıkları için bilmiyoruz, ama ülke ekonomisinin gittikçe askerileştiğini söylemek, yapılan faaliyetler dikkate alındığında abartma olmayacaktır.

Bu faaliyetler barış mücadelesinin kapsamı içinde değil midir?

Barış mücadelesi, güncel hedeflerini belirlerken, ülkenin dış politikasını ve bölgesel konumundaki değişimi önemle dikkate almak zorundadır.

Barış mücadelesinin en büyük sorunu yeterli barış aktivistinin olmaması değil, olanların teorik donanımının oldukça yetersiz olmasıdır.

Açık olarak görünene tepki göstermekle yetinen bir barış hareketinin gelişme şansı zayıftır.

Gelecek yazıda ülkenin bölgesel konumunun ve dış politikasının değişimini ve bunun barış hareketi için taşıdığı önemi açıklamaya çalışacağım.