Engin Erkiner: 4 Ocak 2009da Birgünde yayimlanan yazimdir.
Almanya eyalet sistemiyle yönetilir ve bu ülkede üç çeşit seçim vardır: Yerel seçimler, eyalet parlamentosu seçimleri ve federal parlamento seçimi. Yerel seçimlere bizde belediye seçimleri de denir. Ne ki, Almanya’da valilik bulunmadığı için, belediye başkanının ve meclisinin yetkileri Türkiye’dekinden daha fazladır. Üstelik, İçişleri Bakanı da belediye başkanını görevinden alamaz. 2009’da Almanya’da toplam 15 seçim var: 8 eyalette belediye meclisi seçimi, 5 eyalet parlamentosu seçimi, Avrupa Parlamentosu için seçim ve Federal Parlamento seçimi ya da bizdeki adıyla genel seçim. Yerel seçimlerde –tıpkı bizde olduğu gibi– yerel adayların önemi büyüktür. Belediye meclislerinin yetkileri fazladır, ama işleri de yoğundur. Buraya seçilenlere de fazla para ödenmez. Yerel milletvekilliği “gönüllü faaliyet” olarak değerlendirilir. Bu nedenle belediye meclisi üyeleri, eyalet ya da federal milletvekillerine göre oldukça az maaş alırlar. Önümüzdeki en önemli eyalet parlamentosu seçimi ise, 18 Ocak’ta Hessen eyaletinde yapılacak. Bir yıl önce yapılmış olan seçim, partiler eyalet hükümetini kuramadıkları için parlamentonun kendisini feshetmesiyle sonuçlandı. Seçim yeniden yapılıyor, ama sonucun bir yıl öncekinden farklı olacağı şimdiden görünüyor. Hessen orta büyüklükte bir eyalet, ama önemi büyüklüğünden daha fazla. Almanya’da solda da sağda da yeni politikaların ilk denemeleri genellikle bu eyalette yapılır. Neden böyledir, belirlemesi zordur. Belki de eyaletin en büyük kenti ve 700 bin nüfuslu Frankfurt’un dünyanın ikinci küçük metropolü olmasından (birinci Zürih’tir), göçmeninin fazla (kent nüfusunun yüzde 40’ı göçmendir ya da göçmen kökenlidir) ve tarihsel olarak da dünyaya açık bir kent olmasından kaynaklanıyor olsa gerektir. ‘Frankfurt Okulu’ bu kentte kurulmuştur. 1968’in önemli kentlerinden bir tanesidir. Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) tarihinde de önemli yer tutar Frankfurt. Yeşiller de bu kentte kurulmuştur. Almanya’daki Türkiye solu için önemli olmamakla birlikte, Alman solunun merkezlerinden bir tanesidir. Ve eklemek gerekir: Sosyal Demokrat Parti (SPD) içindeki “sol kanadın” ülke çapındaki merkezi bu kentin de dahil olduğu Güney Hessen’dedir. SPD, yıllardan beri süren üye kaybına çözüm bulmak için geçtiğimiz yıl bu eyaletteki seçimlerde sol bir çıkış yapmak istedi. Parti içindeki sol kesimin önderi Andrea Ypsilanti eyalet SPD’si içindeki sağa karşı seçimi kazanarak partinin eyalet başbakanı adayı oldu. Seçimi sol bir söylemle yürüttü ve Sol Parti’nin (SP) yüzde 5 seçim barajını aşarak eyalet parlamentosuna girmesini engelleyeceklerini, bu parti ile hiçbir koşulda işbirliği yapmayacaklarını açıkladı. Politikada acemiliğin göstergelerinden bir tanesi, rakibinin seni ittiği yere gitmektir. Hıristiyan Demokratlar’ın (CDU) Eyalet Başbakanı olan Koch, Ypsilanti’yi SP’ye karşı itti ve o da buna düştü. SPD, doğal olarak SP’ye karşı olacaktı, ama hiç bir şekilde işbirliği yapmayacağını önceden ilan etmesi onu zor duruma soktu. Göçmenlere karşı kampanya açarak ciddi bir hata yapan CDU büyük oy kaybına uğradı. Seçimden az farkla birinci parti olarak çıkan SPD ise, Yeşiller ile birlikte hükümeti kurmaya yeterli çoğunluğa ulaşamıyordu. Liberal Parti (FDP) de onlarla koalisyona yanaşmayınca, geriye yüzde 5,1 oyla parlamentoya giren SP kalıyordu. SP, Ypsilanti’yi başbakan seçeceğini açıkladı. SPD, SP ile işbirliğine yönelince partinin içi karıştı. Parti sağından 4 milletvekili Ypsilanti’yi eyalet başbakanı seçmeyeceklerini açıklayınca, SPD-Yeşiller-SP bileşimi de çoğunluk için yetmez oldu. Parlamento kendisini feshetti. Başarılı olsaydı SPD’ye ülke çapında örnek teşkil edecek “sol çıkış” da başlayamadan bitmiş oldu. Alman ordusunun Afganistan’a gönderilmesini destekleyen, “yoksulluk yasası” denilen Hartz IV’e onay veren SPD “sol”u ne kadar “sol”dur, tartışılır. Böyle bile olsa, bu sol, eskiden sağa karşı daha ustaydı. Birbirini yemekten sağa karşı bu özelliğini kaybetmiş görünüyor. |