Engin Erkiner: Christa Wolf’un Der geteilte Himmel – Bölünmüş Gökyüzü romanını Almanca olarak okudum. 1960’lı yılların başlarında bu romanın büyük ilgi görmesini ve hemen değişik dillere çevrilmesini anlamak zor değildir.
Wolf, SED’nin –Almanya Sosyalist Birlik Partisi- çağrısına uyarak bir vagon fabrikasına gider, işçileri ve üretimi gözlemler. Aynı zamanda yazmak isteyen işçilere de destek olmaktadır. Bölünmüş Gökyüzü Wolf’un bu fabrikadaki gözlemlerinden üretilmiştir. Burada edebiyatın kurmaca olduğunu unutmayalım; Wolf fabrikadaki işçilerden çıkış yapmakla birlikte romana genç bir kadın –Rita- katar, gerçek hayattaki tipleri de değiştirir. Sonuçta roman o fabrikadaki işçileri, aralarındaki ilişkileri ve çelişkileri, Rita’nın sevgilisi kimyacıyı anlatır. Sevgilisi romanın sonunda Batı Berlin’e gidecek, Rita gitmeyecektir.
Bölünmüş Gökyüzü, bölünmüş Almanya’yı simgelemektedir.
Romanı beğenenler gibi beğenmeyenler de vardır. Nesini beğenmediklerini anlayamadım ama okuduğum kadarıyla varmış. Romanı eleştiren yazıları da bulabilmek mümkündür, en azından bir bölümü bulunabilir. Almanlar, Doğu’da veya Batı’da her şeyi saklarlar; aramaya gerek görmedim.
Wolf sosyalizmdeki eksiklere de yer veriyor romanında.
Eksiklerden birisi- daha 1960’lı yılların başlarında- planlı üretimdeki aksaklıklardır. Bir ara vagon fabrikasındaki işler duruyor çünkü üretim için gerekli maddeler gelmiyor.
Plan yapmak bir şeydir, planın aksaksız yürümesi başka bir şeydir. Planlı ekonomideki bu sorun sonraki yıllarda da sürecektir. DAC’de fabrikalar bu nedenle çok sayıda ara maddeyi depolarlar çünkü daha sonra hangisinin eksik geleceği belli değildir. Bu ise üretimde hantallığı artırır. Bu durumu 1989 Berlin Duvarı kitabında da belirtmiştim.
Aksaklık 1960’lı yılların başlarında bile bulunuyor.
İkinci eksiklik, romanda birkaç yerde geçen hava kirliliğidir.
Özellikle büyük fabrikaların çevresindeki hava camların kapatılmasını gerektirecek kadar kirlidir.
Romanın tutulmasının ve bazı eleştirmenler tarafından tutulmamasının nedeni gerçekçiliği olsa gerektir.
Roman sosyalist gerçekçiliğe karşı olmamakla birlikte bu akımın normlarına tümüyle uyduğu da söylenemez.
Romanda olumlu tipler de bunmakla birlikte kahraman denilebilecek sivrilmiş bir tip bulunmuyor. Günlük olaylar, kişiler arasındaki ilişki ve çelişkiler, işçilerin ceplerine giren paraya verdikleri önemin değişik yerlerde belirtilmesi ve yazarın arada yaptığı güzel belirlemeler…
Mesela “uygun olmayan yerde kahramanlık yapmak akılsızlıktır” gibi…
Romandaki tipler genellikle kolay zamanların insanlarıdır; işler aksi gitmeye başlayınca, mesela üretim plan hedefinin gerisinde kalınca ne yapacaklarını bilemezler. Yönetici durumdaki olumlu bir tip de vardır ama “elimizden geleni yapacağız” demekten ileriye çözüm getiremez.
Fazla mesai yaparak çalışıyorlar ve plan hedefleri değişik nedenlerle tutturulamıyorsa, ne yapsınlar?
Değişik ekipler arasında verimlilik yarışması, başarılı olana gazetelerde yer verilmesi; başka deyişle sosyalist rekabetin teşvik edilmesi de romanda yerini buluyor.
Sonraki yıllarda bu roman feminist bakış açısından, genç bir kadının kişiliğini kazanması yönünden de değerlendirilir.
Christa Wolf’un son romanını Stadt der Engel –Melekler Kenti- kütüphaneden aldım.
Kadının hayatı üç Almanya’da geçmiş, romanda bunu anlattığı yazılı arka kapakta…
Çocukluğu Nazi Almanya’sında, gençliği ve sonraki yılları Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde, DAC’nin ortadan kalkmasının ardından kapitalist Almanya’da geçiyor. Üç ayrı toplum, üç ayrı devlet…
Küçük boy 600 sayfalık bir roman… |