Engin Erkiner: Her toplumsal-ekonomik sistem kurumlarının politikasıyla, eğitimle, sanatla belirli bir insan tipini oluşturmaya çalışır. Sosyalist toplum için de aynısı geçerlidir.
Burada iki sorun vardır:
Birincisi; yeni insanın oluşması için yeni şartlar gereklidir. Devrimden sonra bunlar –en azından 8-10 yıl sonra- belirgin olarak oluşurlar.
İkincisi; kısa süre sonra anlaşılır ki, yeni şartlar otomatik olarak yeni insana yol açmazlar. Şartlar değişince insan da değişir ama bu değişim şartların değiştiği oranda olmaz. Bunu ilk saptayan –bilebildiğim kadarıyla- Che Guevara’dır. Bu nedenle insanın değişmesi için sürekli pratiğin gerekli olduğunu savunmuştur. Bu pratik mesela toplum için haftada bir gün karşılıksız çalışmak olabilir. (Benzer akım SSCB’de de vardı.) Burada önemli olan insandaki değişimin zorunlu olarak şartlardaki değişimi izlemeyeceğidir.
Bu konuda Bulgaristan Komünist Partisi büyük çaba harcar. Burada hedef, insanların günlük hayatının değiştirilmesidir. Başka bir deyişle değişim eve girmelidir. Evin dışında kalan, sadece çalışma hayatında bulunan değişim eksiktir ve sosyalist insanın ortaya çıkmasını sağlayamaz.
Çok sayıda müze ve kitaplık açılmıştır. Sinemalar ucuzdur. Değişik konularda sürekli konferanslar düzenlenir.
Sanatın her alanında toplumcu gerçekçilik çizgisinde ürünler üretilmesine dikkat edilir.
40 yıl kadar süren bu çabanın başarısızlıkla sonuçlandığını belirtmek gerekir.
Bulgaristan Komünist Partisi yeni insan yetiştirememiştir. Harcanan büyük çaba mutlaka etkili olmuştur ama ulaşılan önemli sonuç yoktur. (Bkz. Sosyalizmden Kapitalizme Geçiş – Bulgaristan ve Romanya Örnekleri)
Sovyetler Birliği’nde de devrimden sonra toplumu sanat yoluyla değiştirebileceklerini iddia eden avangart bir akım vardı ama ömürleri uzun sürmedi.
Edebiyat başta olmak üzere toplumcu gerçekçi, sadece olanı değil de olması gerekeni de anlatan sanat akımları, rakipsizliklerine ve iktidarın desteğine rağmen başarılı olamadılar.
Bu akımı halen savunanların sosyalist iktidar altında bile ne kadar başarılı olunabildiğini incelemelerinde yarar vardır; ama ne gezer!
Küba Yazarlar Birliği bu akımı reddetmiştir. Edebiyatta ve sanatın diğer dallarında herhangi bir akımı savunmazlar. Küba Yazarlar Birliği İkinci Başkanı ile 1993’te Havana’ya gittiğimde söyleşi yapmıştım. Bu söyleşi Yazın’dan Seçmeler içinde yer alıyor. Bu seçmeler toplam beş kitaptır. Önce basılan ardından E Kitap olarak yayınlanan ilk ciltte yok, biliyorum. Hangisindedir, her kitabın içindekiler bölümüne bakıp bulun artık (Drive’da Engin Erkiner Kitaplar başlığı altında bulabilirsiniz).
Waldo Leyva idi adı ve “edebiyatta toplumcu gerçekçilik çok sayıda edebiyat paraziti yaratmıştır” demişti.
Doğrudur. Üretilen edebiyatta kalite olmadıktan sonra yazar toplumcu olsa ne olur?
Toplumcu gerçekçi edebiyatta kahramanlar önemlidir. İnsanların onları örnek alacağı düşünülür ama beklenildiğinden oldukça az gerçekleşmiştir.
Toplumsal kimliğin değişmesinde yaşanılan şartlara fazla önem verilmiştir. Tarih bilinci de en az bu şartlar kadar önemlidir. Küba bu konuda açık örnektir. Gidip gören herkesin anlattığı gibi hayat şartları hiç iyi değildir ama önemli muhalefet de yoktur. Dahası, başka ülkelere öğretmen ve doktor olarak giden Kübalıların büyük bölümü geri dönmektedir. Sorun esas olarak para olsaydı başka ülkelerde daha rahat yaşayabilirlerdi.
Kuzey Kore’de toplumsal bilincin geliştirilmesinde ritüellerin büyük önemi bulunuyor.
Çin ve Vietnam’da ise son 40 yılda insanlarda önemli değişim görülebiliyor. Pazar sosyalizmi insanları eskinin sosyalizminden daha fazla değiştirebilmiş durumdadır.
Bu ülkelerin edebiyatları hakkında yeterli bilgi sahibi değilim ama toplumcu gerçekçiliğin dayatıldığını sanmıyorum.
Küba’da yok, bunu biliyorum.
Şu veya bu sanat akımı devlet desteğiyle yaşayamıyor.
Başarılı bir sanat akımı kendi yolunu açar. Açamıyorsa, devlet desteğiyle sağlanacak başarı bir yere kadardır.
|