SURİYE BİLDİĞİMİZ GİBİ... PDF Drucken E-Mail
Geschrieben von: Erkiner   
Samstag, den 30. November 2024 um 09:20 Uhr

Engin Erkiner: Savaşla ilgili olarak geçmişte yapılan önemli bir belirleme vardır: savaşta önce gerçek ölür. Savaş haberlerine ihtiyatla yaklaşmak ve ancak birkaç kaynaktan doğrulanınca inanmak gerekir.

Suriye’de İslamcı güçler Türkçe, Almanca ve İngilizce basında farklı kaynaklara dayanılarak belirtildiği gibi ülkenin büyük kenti Halep’e girmişler ve bir bölümünü ele geçirmişler.

Yine aynı yayınlara göre İslamcılar beklenmedik başarı kazanmışlar çünkü Suriye askerleri savaşmak yerine kaçmayı tercih etmişler. Bu nedenle İslamcılar hızlı ilerlemişler. Ek olarak savaşta İranlı bir general de öldürüldü. Generalin ölümü İslamcıların ciddi ilerleme kaydettiklerini gösteriyor. General ön cephede bulunmuyordu herhalde…

Suriye’de değişen bir şey bulunmuyor. Suriye ordusu halkına karşı savaşmakta, katletmekte güçlüdür; bunun ötesinde pek gücü yoktur. Sorun silah değil, insanlar savaşmak istemiyorlar ve bırakıp kaçıyorlar.

Esat rejimini yıllardan beri ayakta tutan Rusya’nın yanı sıra Hizbullah ve İran’ın desteğidir. Yoksa bu ülkenin ordusu İslam Devleti karşısında bile tutunamazdı.

Rusya, Halep’te bombardımana başlamış ki doğaldır; Suriye ordusu bozguna uğrayınca İran ve Rusya dışında şu sıra destek olabilecek başka güç bulunmuyor.

İsrail zaten sürekli saldırıyor, Suriye’de değişik hedefleri bombalıyor ve muhtemelen sınırlı kara harekatına da girecektir.

Burada ister istemez Rojava’nın geleceği konusuna geliyoruz…

Ortadoğu’da Kürt devleti kurulması mevcut koşullarda mümkün görünmüyor. İsrail ve ABD’nin buna taraftar olması anlam taşımıyor. İstemek bir şeydir, yapabilmek başka bir şeydir.

İsrail için her şey söylenebilir ama stratejik düşünmediği söylenemez.

1967 savaşının ardından İsrail geniş bir alanı işgal etmişti. Zamanın Savunma Bakanı Moşe Dayan, “İsrail bu kadar geniş alanı denetleyemez, Mısır’la anlaşmamız gerekir” demiş ve bazı alanlar boşaltılarak Mısır’la anlaşma yapılmıştı.

Bütün Arap ülkeleri Kürt devletine karşıdır. Türkiye, İran ve bütün Arap ülkelerinden oluşan, içinde çelişkiler de barındırsa bu geniş cepheyi ne ABD ne de İsrail karşısına almaz.

Filistin’e destek konusunda görüyoruz; Hizbullah ve Hutsi’ler dışında Arap ülkeleri protesto etmekle yetiniyor. İsrail özellikle Mısır’ı kesinlikle karşısına almaz.

Bu nedenle Rojava’nın devletleşmesi temelsiz umuttan ibarettir.

MHP’nin “çözüm” çıkışının içeriği artık görmek istemeyenler için bile ortaya çıktı: örgütü feshedin, barış olsun!

Bu da bir çeşit barıştır, öyle değil mi?

Taraflar doğal olarak kendi barışlarını istiyorlar.

MHP çalıyor, HDP ve yandaşları da her sözden olmayacak anlamlar çıkarıp oynuyorlar.

Kayyumlar, tutuklamalar da peşpeşe geliyor.

Mesaj açıktır: ya istediğim gibi örgütü feshedersiniz ya da ben yapacağımı bilirim…

Hala anlamayanlara söylenebilecek şey bulunmuyor.

Nereden nereye, değil mi?

Aklıma Suriye’nin yıllarca Lübnan’ın neredeyse yarısını işgal etmesi geliyor.

Türkiye işgalcidir, doğrudur; Suriye yıllarca başka bir şey mi yapmıştı?

Özellikle Ortadoğu’da sınır belirlemeleri güce dayanır. Gücün varsa “orası benimdir” dersin.

Türkiye bugüne kadar girdiği nereden çıkmış ki…

Suriye yıllardan beri harita üzerindeki devlettir. Fiili durum haritadaki durumdan epeyce farklıdır.

ABD’nin ülkenin değişik bölgelerinde –güneyde Ürdün sınırında ve kuzey doğuda- üsleri var.

Türkiye ülkenin en az yüzde 15’inde hakim durumda…

Daha geniş bir bölgeyi, önemli doğal gaz ve petrol kaynaklarını YPG kontrol ediyor.

Ülkede muhtelif yerlerde islamcı güçler bulunuyor.

Geriye de Esat rejiminin hakim olduğu alan kalıyor…

Türkiye’nin yayılmacılığı devlet politikasıdır. Türkiye sürdürülebilir savaşlardan yanadır. Silah sanayisi kuran ve artan oranda silah ihraç eden ülke için bu normal bir taleptir.

Bu bir devlet politikasıdır ve sanıldığının aksine, CHP iktidara gelebilecek bile olsa, önemli oranda değişmeyecektir.