KADINLAR OLİMPİYATI PDF Drucken E-Mail
Geschrieben von: Erkiner   
Sonntag, den 12. August 2012 um 20:34 Uhr

Engin Erkiner: Londra olimpiyatının kadınlar açısından özel bir yeri var. Olimpiyat tarihinde ilk kez bütün ülkelerin sporcuları arasında kadınlar da bulunuyor. Suudi Arabistan kafilesinde bile kadın sporcu var. Ek olarak, kadınlar bütün spor dallarında yarışmalara katılıyorlar. O kadar ki, kadın boksörler bile var. Bunları yazıp kadınların olimpiyattaki artan rolünden söz eden yayın organları, havada uçmuyorlarsa eğer, olimpiyatın erkek karakterinin halen büyük oranda ağır bastığını belirtmeyi ihmal etmiyorlar.

Tahmin edilebileceği gibi bu gazeteler Türkçe’den başka dillerde yayınlanıyorlar. Gerçekçi bir değerlendirme yaparak durumu olduğu gibi yansıtıyorlar.

Türkiye olimpiyat takımının 1500 metrede altın ve gümüş madalya kazanmasından sonra yazılanlara bakınca insan bu gazetecileri düşünmeden yapamıyor.

“Türkiye kızları”, “Atatürk’ün kızları” gibi başlıkların yanında, bu başarı ilgisi olmayan konulara da yayılmaya çalışılıyor: Türk kadınının zaferi gibi…

Türkiye madalya sıralamasında halen 30. durumdadır. İlk ona girmesini zaten bekleyen yoktu ama durum halen kötüdür.

Tekvando dalında ilk altın madalyayı kazanan Nürnberg doğumludur ve spor eğitimini Almanya’da almıştır.

Türkiye sporun birçok branşında büyük başarısızlık sergilemeyi sürdürdü ve bırakın finale kalmayı, finalin yanına bile yaklaşamadı.

Twitter’da “Türkler işte böyle kazanır, en iyi Kürt ölü Kürttür” mesajları artmış…

Olimpiyatlarda kazanılan madalya ile ülkenin en büyük sorununun ne ilgisi var derseniz, olmaz olur mu cevabını vermek gerekir.

Bu ülkede takımı maç kazanan taraftarlar tezahüratlarının arasına PKK’ye küfür etmeyi de sıkıştırmadılar mı?

1990’lı yıllarda Hakan Şükür, bir uzman çavuşun kendisine “Siz milli maçlarda gol atacaksınız, biz PKK ile mücadeleyi sürdüreceğiz” dediğini aktarmıştı.

Milli maçta kazanmak ya da kaybetmekle PKK’nin ne ilgisi var diye merak ediyorsanız, siz Türkün hakim psikolojisini anlamamışsınız demektir.

Johan Galtung 1971’da yayımlanan “Şiddet, Barış ve Barış Araştırmaları” yazısında önemli bir saptama yapar:

İnsanların mevcut konumlarının potansiyel konumlarından geri olduğuna inandıkları durumda, şiddet ortaya çıkar.

“Bir Türk dünyaya bedeldir” ya da “Türk büyüktür”, “Türk yöneticidir”, “Türk insanlığın öğretmenidir” eğitimiyle büyüyen insanlar, hayatın sürekli olarak bunu yalanladığını gördüklerinde çözüm için iki kolaycılığa saparlar:

Her başarıyı abartırlar ve bir alandaki başarıyı onunla ilgisi bulunmayan alanlara da yayarlar. Ve bunu sürekli olarak yapmak durumundadırlar çünkü başarının yeterince sağlam temeli yoktur.    

Türkiye atletizmi feci durumda ve iki madalya ile durum düzelmez…

Atletizmde kazanılan iki madalya Kürt halkıyla mücadeleye de bir şekilde yansıyacaktır.

Askerlerin, korucuların, özel timin morali düzeldi…

Türk büyüktür ne de olsa…

İkinci yol ise, şiddete başvurma eğiliminin artmasıdır.

Hayatın sürekli yüzünüze vurduğu yetersizliğinizi giderir gibi yapmanın en kolay yolu, sizden zayıfı ezmektir.

Uzun vadeli ve sistemli çalışmak, eğitim ile kim uğraşacak?

Günde ortalama bir kadın öldürülüyor…

Çocukları hedef alan cinsel istismar ve şiddet ise yıllardan beri yoğundur.

Bunun değişik nedenleri bulunuyor ve bunların arasında zayıfa uygulanan şiddetin kendini geçici olarak da olsa iyi hissetmeye yol açması da vardır.

Okurun birisi yorum yaparken gerçeği yazmış:

“Ülkemiz üzerinde kara bulutların dolaştığı bir dönemde madalya kazanarak bizi sevince boğdunuz.”

Ne ilgisi var diye sorarsanız, Türklerin hakim psikolojisini anlamamışsınız demektir.

Ne oldu?

Yeni bir askeri stratejiye yönelen PKK’ye karşı başarı mı kazandınız?

İki ay önce düşen –düşürüldü mü, düştü mü, halen belli değil- askeri uçağın neden düştüğünü mü açıklayabildiniz?

Günde ortalama bir kadının öldürülmesine yönelik olarak bırakın çare bulmayı, ciddi bir araştırma bile yapabildiniz mi?

Örnekler uzatılabilir…

Son dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarından bir tanesi önemli bir gerçeği ortaya koyuyor. Bu araştırmada kullanılan yöntemi ve ne oranda geneli temsil ettiğini bilmiyoruz, ama en azından bir fikir veriyor.

Türkler, Kürtlerin eşit haklar istemesini genellikle onaylamıyorlar.

Kendini yönetmek, iki dilli eğitim gibi talepleri duymak bile istemiyorlar.

Üstün olduğun birisini görmeden büyüklüğünü kendine nasıl kanıtlayacaksın?

Üstün olduğunu sanmanın en kolay yolu budur.

Barış, silahların susmasının ötesinde, bu psikolojiyle uğraşmayı gerektiriyor.

Zuletzt aktualisiert am Sonntag, den 12. August 2012 um 20:37 Uhr