Yeşiller ve Kürtler (2) PDF Drucken E-Mail
Geschrieben von: Erkiner   
Mittwoch, den 17. November 2010 um 18:48 Uhr

Engin ErkinerYeşiller Partisi 1980 yılında kurulduğunda Almanya’da çevre sorunları kimse tarafından ciddiye alınmıyordu. SPD’nin önde gelen kişilerinden Helmut Schmidt, yeşiller için “çevreci manyaklar” derken, Hıristiyan Demokratlar sözünü etmenin gereğini bile duymuyorlardı. Komünist partisi gençlik örgütü SDAJ’ın o dönemden kalan tanınmış bir afişi vardır: “Herkes havadan söz ediyor, biz ise sınıf mücadelesinden…”

Havadan kastedilen, havanın temiz olmasından ve genel olarak çevrecilikten söz edilmesiydi. O yıllar barış mücadelesinin ve nükleer santrallarla kitlesel karşı çıkış yıllarıydı.

Yeşiller de sadece dar anlamda çevreci değil; barışçı, kadın-erkek eşitliğini pratikte de savunan, merkeziyetçiliğe karşı, göçmen dostu bir partiydiler.

Ezilen herkes aynı zamanda onların sorunuydu.

Kaçınılmaz olarak 12 Eylül rejimine karşı çıktıkları gibi, Kürtlerin mücadelesine de sempatiyle yaklaştılar.

Yeşiller ne sosyalistlerin, ne sosyal demokratların ne de Hıristiyan Demokratlar’ın beklemedikleri kadar hızlı yükseldiler. Çevre sorunları kısa sürede toplumun malı oldu. Bütün partiler kısa sürede çevreci kesildiler. Kesilmekle de kalmadılar, çevrenin korunmasıyla ilgili önemli yasalar da yürürlüğe girdi.

Almanya Yeşiller’i dünyanın en büyük Yeşiller Partisi haline geldi.

Sonraki yıllarda SPD ile birlikte koalisyon hükümetinde bile yer aldılar.

Bu yıllarda Yeşiller içinde Realo-Fundi olarak da adlandırılan kanatlar çatışması patlak verdi. Realistler ve köktenciler olarak adlandırılan bu kanatlardan ilki, partinin gelişimini reel politikaya uydurmaktan yanaydı. İkinciler ise, Yeşiller’in kuruluş değerlerini daha sıkı savunuyorlardı.

Yeşiller başlangıçta barışçı bir partiydi, ama giderek durum değişti.

ABD ile birlikte Afganistan savaşına katılma kararını desteklediler. Almanya Dışişleri Bakanı Yeşiller’den Fischer idi ve Afganistan savaşını “demokrasiyi ve kadınları kurtarmak” adına savunuyordu.

Yeşiller daha sonra Irak savaşına şiddetle karşı çıkacaklardı.

Genel olarak savaşa karşı olmak sona ermişti.

Yeşiller’in seçmenleri artan oranda orta sınıflardan insanlar olmaya başladı.

Kürtlerle ilişkiye gelince…

Yeşiller başlangıçta Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini Kürtlere karşı uygulanan politika nedeniyle sürekli olarak ve ağır biçimde eleştirirler ve bu ülkeye silah ambargosu uygulanmasını isterlerdi.

Hürriyet’te Ertuğ Karakullukçu ve Almanya’daki Türkiyeli faşist örgütlenmeler de her fırsatta Cem Özdemir’e saldırırlardı. Aynı saldırıdan Claudia Roth da payını alırdı. (Bu ikili şimdi partinin eş başkanları durumundadır)

1990’lı yılların ortalarından itibaren Türkiye yönetimleri Almanya’ya yönelik politikalarını değiştirdiler. Burada kastedilen, Almanya’nın dış değil iç politikasıdır. Ülkede üç milyondan fazla Türkiyeli yaşıyordu ve artan oranda Almanya vatandaşlığına geçiyorlardı. Bu insanlarla eskisinden farklı ilişki geliştirilmesi gerekiyordu.

Almanya’daki Türkiye’nin yeni örgütlenmesinin mimarı o sırada Büyükelçi olan Onur Öymen’dir. Neredeyse bütün konsoloslar değişti. Eskinen hımbıl, ortalıkta görünmeyen tiplerin yerini dil bilen, her türlü sosyal faaliyete katılan kadrolar aldı.

Türkiye, Almanya’da bir iç güç haline geldi.

Yeşiller’deki “gerçekçiliğe doğru” evrim de buna eklenince, iki tarafın yakınlaşması kaçınılmaz oldu.

Karakullukçu ve benzeri tipler geri plana çekildiler.

Yeşiller de Türkiye yönetimlerinin Kürt halkına yönelik politikalarına eleştirilerini azalttılar.

SPD-Yeşiller koalisyon döneminde Türkiye’ye savaş gemileri satıldı.

Yeşiller’e “Ne oluyor?” diye sorulduğunda cevapları şöyleydi:

“Kürdistan’da deniz yok, bu silahları Kürtlere karşı kullanamazlar!”

Yeşiller de, öteki partiler gibi Almanya’nın dış politikadaki çizgisinin fazla değiştirilmeden sürdürülmesi noktasına gelmişlerdi.

Yeşiller için önemli bir nokta daha vardı:

Yeşiller göçmenlerin haklarını savunan bir partiydi ve Türkiyeliler de en kalabalık göçmen grubuydu. Doğal olarak en fazla Almanya vatandaşı olanlardan da bu göçmen grubundan çıkıyordu.

Türkiye kökenli Almanların en fazla destekledikleri parti SPD, sonra da Yeşiller’di.

Yeşiller, Kürt halkına fazla yakınlık gösterir ve Türkiye hükümetlerini de sert şekilde eleştirirlerse, bu kitleden fazla oy almaları da mümkün olmazdı.

Yeşiller’deki değişimin bir de bu boyutu bulunuyor.

Yeşiller, PKK’yi “şiddet kullanmak”la eleştirirler.

Bu partinin böyle bir söylem kullanmadığı yıllarda savaş daha da şiddetliydi.

Kısacası eleştiride mantık bulunmuyor. Ya da o yıllarda Kürt halkının mücadelesini destekleyen Yeşiller ile, sonrakiler aynı Yeşiller değildir.

Bu değişimler olurken Almanya’daki Kürt dernekleri ne yapıyordu diye sorarsanız, orasını hiç sormayın.

Güncel görevlerin ötesine geçip, yakın geleceği yakından ilgilendiren bu türlü gelişmelere dikkat etmiyorlardı.

Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin dernek faaliyetleri konusu ayrı bir yazı dizisine konu olacak kadar önemli ve geniştir.